Vatandaşlık maaşı pilot uygulaması; efendi maaşı.

Köylü milletin efendisidir. Atatürk’ün bu sözünü temel ihtiyaçlarımızı daha bir dikkatle düşündüğümüz bu zamanlarda daha iyi anlıyoruz.

İngiltere’de sürü bağışıklığından vazgeçildikten sonra kısmi çıkma yasağı ilan edildi. Kilit çalışanlar dışında sokağa çıkış izinle oluyor. Sağlık çalışanları, market çalışanları, postacılar ve birçok meslek grubu kilit çalışan olarak saptanmış. https://www.telegraph.co.uk/news/2020/04/03/when-work-lockdown-essential-key-workers-list/ Şüphesiz köylüler de kilit çalışandır. Yazımda çiftçi yerine köylü ifadesi kullanacağım. Çünkü tarımda şirketleşmenin değil küçük aile işletmelerinin sürdürülebilir ve sağlıklı gıda tedariğini sağlayabileceğini düşünüyorum.

Kate Raworth’un Simit Ekonomisi kitabında beni etkileyen iki vurgu vardı. Birincisi ekonopolitikamızda büyüme(GSYH) sevdamızdan vazgeçmemiz vurgusu, ikincisi simit şeklinde tarif ettiği ekonomi politikası.

Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın sürekli büyümesine yönelik algımız 1928 büyük buhrandan sonra başladı. GSYIH tanımı ABD’de geliştirildi. Daha sonra ana akım iktisatın değişmez gayesi oldu. Bunun sebebi büyümenin işsizliğe etkili bir çözüm sunmasıydı. Ancak yaşadığımız ancak henüz etkilerini net farketmediğimiz iklim krizi sınırsız büyümenin mümkün olmadığını bize hatırlattı.

Ekonomimizi büyütemezsek herkese iş imkanı sunabilir miyiz? Maalesef, hayır. Ancak dünyadaki ekonomik büyümeye rağmen herkese iş bulamadığımızı da söylememiz gerek. Modern tıp, temiz suya ve hijyene ulaşım ile insan hayatı oldukça uzadı. Yer yüzündeki insan sayısı dünyanın daha önce hiç görmediği bir hızda artıyor. Gelir adaletsizliği ve otomasyon da bu nüfus artışına eklendiğinde artık ekonomilerimizin herkese iş imkanı sunabilecek imkanı kalmadığını kabullenmek gerekiyor. Bu acı tabloya çözüm efendi maaşı olabilir.

İnsanların cebine para koymanın liberal zihninde canlandırdığı ürkütücü bir taraf var. Para kazanma, başarılı olma, mal biriktirme dürtüsü serbest bırakıldığında ortaya çıkan yaratıcılık gelişmenin, argenin yakıtı haline geliyor ve kapitalizmin sosyalizme ezici üstünlüğü sanırım burada başlıyor. Amerikan rüyasının Sovyet orak çekicine üstün gelmesinin sebeplerinden biri bu. İnsanların cebine para koyarsak insanlar keyifli bir hayat sürebilir ancak tembelleşecektir ve üretim düşecektir düşüncesi yaygın. Diğer bir korku otonom araç, robotlaşma vs gibi teknolojik atılımları yapacak veya “pis işleri” yapacak insan bulamayacağız korkusu . Şu ana kadar 12 ülke temel geliri pilot uygulama olarak denedi. https://en.wikipedia.org/wiki/Basic_income#Pilot_programs_and_experiments Sonuçlar bize gösteriyor ki endüstrileşmiş toplumlarda hatta tarım toplumlarında bile bu korkular yersiz.

Bu paragraftaki fikirlerim değişebilir. Hiç yoksul olmadığım için yanlış düşünüyor olabilirim. Ancak hekim olarak gördüm ki insanoğluna bir hizmeti sınırsız ve ucuz sunarsanız insanlar onu suistimal etmekten çekinmiyorlar. Bir hekime muayene olan kişi, tedavinin 2. gününde memnun olmayarak başka bir hekime başvurabiliyor. Bu çok faktörlü bir durum olsa da kaynakların nasıl tüketildiği konusunda sadece bir örnek. O yüzden efendi maaşında genel kanının aksine harcamak için verilen paranın nereye harcanacağı kararının bireye bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Verilen para sigara, kahve, çay, gezi gibi temel olmayan ihtiyaçlara harcanamamalı. Ayrıca vergi mükelleflerinin parasının kumar, uyuşturucu gibi yıkıcı eylemlere harcanmasını da engellemek gerekiyor. Keyif almak herkesin hakkı ancak eğer doğuştan veya kazanılmış kısıtlılıkları yoksa keyif verici eylemler için kişi çalışmak zorunda olmalı. Alain de Botton’un dediği ve aslında hepimizin bildiği gibi “Ben adalete katiyetle inanırım. Sadece imkansız olduğunu düşünüyorum. Yani, yapabileceğimiz her şeyi yapmalı, ona ulaşmak için elimizden geleni yapmalıyız.” Adil bir dünyada yaşamıyoruz, dünya hiç bir zaman da adil bir yer olmayacak. Bu noktada amaç adaletsizlik ile savaşmak. Blokchain sistemleri ile akıllı para üretmek mümkün. Bu akıllı paralar sayesinde verilen paranın sadece temel ihtiyaçlara harcanmasını sağlayabiliriz. Peki temel ihtiyaçlar nelerdir?

Kate Raworth toplumsal taban için insanların eksik bırakılmaması gereken 12 temel ihtiyaç belirlemiş.

  • Yeterli miktarda temiz gıda
  • Temiz su
  • Düzgün sıhhi temizlik
  • Enerji ve temiz yemek pişirme imkanlarına erişim
  • Eğitim ve sağlığa erişim
  • Düzgün barınma şartları
  • Asgari bir gelir ve düzgün bir iş
  • Bilgi ve toplumsal destek ağlarına erişim

Bu temel ihtiyaçların hesaplanması, bazılarının ücretsiz verilmesi devletin ödevi. İnsanları kentlerde yaşatmanın pahalı bir seçenek olduğunu düşünüyorum. Kaos teorisi diyor ki bir organizasyon ne kadar büyürse o kadar düzensizleşir , büyük organizasyonların kaosu daha fazla olur. İnsanların bir merkezde toplanmasının maliyeti, dağıtık olmasından daha yüksek olacaktır. Belki 50 sene önce böyle değildi ancak internet/bilgi çağında kırsalda insanların yaşam kalitesi daha yüksek. Gelin sebeplerine bir bakalım.

  1. Dünya sağlık örgütü şehir kirliliğini halk sağlığı acili olarak bildirdi. Gerçekten de erken yaşta ölümlerin 3te 2si hava kirliliğine bağlı.Hava kirliliği insan hayatını ortalama 3 yıl kısıltıyor. https://www.escardio.org/The-ESC/Press-Office/Press-releases/The-world-faces-an-air-pollution-pandemic?twitter
  2. Depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik problemler şehirlerde oldukça yüksek. Doğayı arayan bir yanımız yeşilden, maviden uzaklaştıkça ruhsal bütünlüğümüzü korumakta zorlanıyor. https://www.gwern.net/docs/nature/2010-peen.pdf
  3. Köyden şehre göçün en önemli motivasyonlarından birisi çocuklarımıza daha iyi bir eğitim vermek. Şaşırtıcı bir şekilde şehirlerde yaşamak bizi aptallaştırıyor. Hava kirliliği, anksiyete ve stres bizi etkilediği gibi çocukları da etkiliyor. Üstelik okuldan çıkan çocuğun sokakta değil beton duvarlar arasında hayatını geçirmesi akran iletişimini azaltıp, gerçek hayata hazırlığı evden uzaklaştığı yaşlara kadar öteliyor. Çoğu genç bu evden uzaklaşmayı yaşadığı 18 yaş sonrasına kadar hayatı ve sorunları gerçekten tanıma, onları çözme becerisini kazanmadan kendi macerasına başlıyor. Kim bilir madde bağımlığının sebepleri arasında bu da vardır. Artık Milli Eğitim Bakanlığının EBA gibi çevrim içi eğitim programları var, köy okulları ile bu çevrimiçi eğitimi güzel harmanlarsak kentten köye geri dönüşü sağlayabiliriz.
  4. İnsanoğlu iletişim içinde olan sosyal bir varlık ancak iletişimde kalabileceğimiz kişi sayısı sınırlı. Çeşitli çalışmalar gösteriyor ki insanlar 150-200 kişiyi tanıyabiliyor onlarla ancak sosyal bir grup oluşturabiliyor. Dunbar sayısı olarak bilinen bu fenomene göre 150- 200 civarında kritik bir eşik aşıldığında insanların birbirine olan sosyal bağlılıkları artık birbirlerini yakınen tanımadıkları için sürdürülemez bir hal alıyor. Bu durum toplumun sürdürülebilmesi için bir hiyerarşiyi muhtaç kılıyor. Şehir hayatının günlük akışında karşılaştığımız bakkal, güvenlik görevlisi,toplu taşıma şoförü, iş arkadaşlarımız vs sayıldığında günde 150 kişiden çok fazla insan ile karşılaşıyoruz ancak çoğunu yakınen tanımıyor ve bu tanımama hali bizde güvensizlik, kaygı yaratıyor. Aslında bu karmaşa içinde bireyler yalnızlaşıyor, yalnızlaşan insanların suça eğilimi artıyor. Kırsalda herkesin herkesi daha iyi tanıdığı, toplumsal destek ağına daha kolay katılabildiğini düşünüyorum.

Rutger Bregman “Yoksulluk karakter yoksunluğu değil, para eksikliğidir” der. Çoğumuz yoksulların kabiliyetleri, çalışma azim yoksunluğu, yanlış tercihlerde bulunduklarından dolayı yoksul olup, yoksul kaldıklarını düşünürüz. Hindistanda şeker kamışı çiftçilerinde yapılan bir incelemede hasattan önce ve hasat bitip çiftçiler paralarını aldıktan sonra IQ testi yapılmış. Çifçilerin parasız zamandaki IQ’larının 14 puan düşük olduğunu saptamışlar. 14 puan düşüş gece uykusunu hiç alamadığımız veya alkollü halimizdeki düşüş ile eşdeğer. Yani yoksullar aptal oldukları için kötü kararlar almıyorlar, ağır stres ve yaşam koşullarının etkisi ile bu kötü kararları alıyorlar. Eğitim ile sorunun sebeplerinin çözülmesi pek mümkün değil. Eldar Shafirin dediği gibi para vermeden eğitim vermek; bu insana yüzmeyi öğretip onu fırtınalı denize atmaya benziyor. Kanada’da yapılan temel gelir deneyinde beslenme, barınma ve eğitim giderleri karşılanan bir kasabada eğitim başarısı %20’den fazla artmış, hastaneye yatış oranı %8 düşmüş, ev içi şiddet azalmıştı. Bunların maliyetleri hesaplandığında temel gelirin getirisi götürüsünden fazla gibi gözüküyor. İnsani fayda hesaplanamaz bile. Yoksulluk ve onun getirdiği sonuçlar gerçekten çok pahalı.

Benim önerim kırsalda yaşayanlara efendi maaşı verilmesi. Belki tüm vatandaşlara temel gelir verilebilir ancak pilot uygulama olarak beslenmemizi sağlayanlara verilmesi mantıklı. Kırsalda yaşamanın avantajları olsa da şehir hayatı oldukça çekici. Kentten köye göçü düzenli şekilde gerçekleştirmek mümkün. Kent hayatında mağdur olmuş insanlara yeni bir başlangıç olur, kötü anıların mekanların geride bırakılması ile insanlara mutlu bir hayat sunabiliriz. Çeşitli kesimlerin katkıda bulunduğu bilim kurulu bize yol gösterici olabilir. Kentten göç edenlere kosgeb aracılığı ile organik tarım/ hayvan haklarına saygılı hayvancılık eğitimi verilmesi, köy hayatı için psikolojik hazırlık yapılması, sosyolojik olarak gettolaşmaya izin vermeyen çok kültürlü köylerin inşaası mümkün. 80 yaşındaki dedem köyde tarlada çalışacak genç bulamıyor, köylere gençler ile can suyu vermemiz şart. Taze bir haber konunun önemini vurgular nitelikte.

Euronews Türkçe’ye konuşan Ankara merkezli Kalkınma Atölyesi kurucusu Ertan Karabıyık “Şu anda çay biçme konusunu bilen sadece Karadeniz’in yaşlı nüfusu kaldı. Ama onlar da sokağa çıkma yasağı ve yaş faktöründen dolayı tarlaya inip çay biçme zahmetine katlanmazlar. Öte yandan birçok köy karantina altında. Yıllardır bu işi Gürcülere yaptırdıkları için de Karadenizli hasadı unuttu. Yaşlılar yapmak zorunda kalırlarsa istenen verim alınamayacak. Gençlerin ise bu işi yapmaya ikna edilebilmesi ayrı bir mesele” diyor.

Para nerde, bu işlerin kaynağı ne olacak sorularını duyar gibiyim. Kaynak çocukları için kendinden vazgeçebilen, çalışkan insanımızdır. Başkaca kaynağa ihtiyaç yok.

Hayyamın dizeleri ile bitirelim;

Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? 
Kimselerin kulu kölesi değil misin? 
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? 
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin.

1 Comment

  1. Sadece alanında uzman bir doktor değil, aynı zamanda ekonomi ve günümüz meseleleri hakkında da müthiş tespitleriniz var hocam. 👍İnşallah bir gün bu güzel fikirler değerlendirilir. Kaleminize sağlık.🙏

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s