Nedir bu obezite?

Hepimiz şişmanlığın ne olduğunu biliyoruz. Ancak şişmanlık göreceli bir kavram, kimine balık etli gözüken kimine şişman gözükür. Kilo fazlasının sağlığa zarar verecek düzeye gelip gelmediğinin ölçümü için iki yaklaşım var. Birincisi ve en yaygını beden-kitle indeksi, diğeri bel çevresi. Beden-kitle indeksini boy ve kilo bilgileriniz ile burdan yapabilirsiniz. Diğer ölçüm mezura ile bel çevresininin ölçümü.

Photo by Pixabay on Pexels.com

Ölçülen değerlerin anlamından önce şişmanlığın bizi nasıl hasta ettiğini anlayalım. Şişmanlık bizi mekanik ve biyokimyasal yollar ile hasta eder. Bu hastalıkların oluşma şekli o kadar yavaş ve yıllar için de oluşur ki sanki bu problemleri hayatın getirdiği kaçınılmaz sonuçlar gibi algılayabiliriz. Şişmanlık solunum yollarını daraltarak , dize her gün fazladan 20 kilo yük bindirerek mekanik problemlere yol açar. Solunum yollarının daralması nefes darlığına, uyku problemlerine, yetersiz uyku kalitesi de sinirlilik, yorgunluk, baş ağrılarına ve depresyona yol açar.

Fazla enerji alımı olmadan kilo almak imkansızdır. Su içsem kilo yapıyor savı maalesef bilimsel olarak inandırıcı değil. Aynı miktarda yemek yiyen iki kişinin en nihayetinde kilolarının farklı olmasının nedeni ise metabolizmadır. Bazı insanlar hayatını idame ettirmek için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar bazıları ise daha az. Genetik ve çevresel etkenlerle oluşan bu enerji ihtiyacı (metabolizma) yediğimiz besinlerin ne kadarının yakılacağını ne kadarının depolanacağını belirler. Böylece bazı insanlar daha çok yer ancak daha az kilo alır ya da tam tersi. Metabolizmayı en çok etkileyen kas miktarıdır. Onun dışında uyku, yenilen gıdaların kalitesi ve çeşitliliği ve genetik mirasımız da metabolizmamızı etkiler.

Enerji depolamamız ilk önce deri altı yağ dokusunda olur. Deri altı yağ dokusu zararsız bir enerji deposudur. Ancak fazla enerji alımı devam ettikçe deri altı yağ dokusunun kapasitesi dolar ve iç organlarda yağlanma başlar. İç organlarda olan yağlanma ile şişmanlığın biyokimyasal hasarı başlamış olur. Bu hasar sonucu yıllar içinde hastalıklar oluşur. Söz gelimi 30 yaşında obezitesi olan birey 40-50’lı yaşlarda farklı hastalıklarla ile karşı karşıya kalacaktır. Bu hastalıklar;

  • Kalp ve damar hastalıkları
  • Felç
  • Sindirim sistemi bozuklukları
  • Alzheimer- bunama
  • Uyku apnesi
  • Astım
  • Kısırlık
  • Kanser

Fazla kiloluluğun tespitinde bel çevresi ölçümü ve beden kitle indeksinin kullanıldığından bahsetmiştik. Ben klinik pratikte bel çevresi ölçümüne daha çok değer veriyorum. Çeşitli çalışmalar gösteriyor ki bel çevresi kalınlığı , beden kitle indeksinden daha iyi hastalık öngördürücüsü. Nedeni bel çevresi kalınlığının iç organ yağlanmasını daha iyi yansıtması. Bir mezura edinerek bel çevresini ölçmek bir tartı ile kilonuzu takibinden daha iyi gibi duruyor.

Bel çevresi ölçümü leğen kemiğinin en üst kısmından hizalanarak yapılıyor.

Elde ettiğimiz değer erkeklerde 94 cm, kadınlarda 88 cm’den fazla ise artmış (1.3 ile 2.05 kat arası) ölüm ve sakatlık oranları ile ilişkili.

Türkiye’de iki önemli sayısal veri var.

  1. Fazla kilolu (overweight) olup şişman sınıfına girmeyen yani vücut kitle indeksi 25 ile 30 arasında olan bireylerin %28’inin bel çevresi kalın. İç organların yağlanmasını yansıttığı için kişiler şişman sayılmasalar bile kalp ve damar hastalıkları açısından riskte.
  2. Her 5 erkekten 1’i, her 2 kadından 1’inin bel çevresi geniş.

Ülkemizin genç nüfusuna rağmen kalp damar hastalığı sıklığının neden bu kadar fazla olduğunu bu veriler bize anlatıyor. Akdeniz tipi diyetin beşiği olan memleketimde can acıtan veriler bunlar.

Unutmayın can boğazdan gider.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s