20. yüzyılda açlıkla, kıtlıkla uğraşan dünya 21. yüzyılda obezite salgını ile uğraşıyor. 1928 Büyük depresyonu, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki kıtlıklar bilim dünyasını kalori ve mineral içeren ürünleri bozulmayacak, hızlı üretilecek, uzun yollara dayanacak ürünler geliştirmeye yöneltti. 1960’lardan sonra Yeşil Devrim (Green revalution) olarak adlandırılan ve Norman Borlaug‘un öncülük ettiği tarımsal üretim teknikleri ile açlık ve kıtlık büyük oranda azaltıldı. Ama bu üretim artışını sağlayan, gıda ve toprağımızı kirleten pestisit, yapay gübrelerin yan etkilerini anlamamız son 20-30 yıla kadar mümkün olmadı. Amerika’da 1960’larda %5 olan obezite sıklığı bugün %15-20 arasında bir değerde.
Photo by John Lambeth on Pexels.com
Rafine gıdalar evet açlığı engelledi ancak yüksek kalorili beslenme, rafine gıda ile beslenip artık faydalı diğer gıdaları almamamız obezite salgınının ve başka hastalıkların temel nedeni. Örneğin rafine ürün olan beyaz undan yapılan ekmek ile tam buğday ekmeği arasında B12 ve demir başta olmak üzere birçok vitamin ve mineral içeriği açısından fark var. Yıllarca beyaz ekmek ile beslenen bireyde tam tahıl ürünü almadığı için vitamin eksiklikleri oluşması olağan. Konumuz şişmanlık olsa da düzgün beslenme kilodan bağımsız bir sağlık ölçütü.
Normal kilolu kişi kötü kalitede besleniyorsa gıda ile ilişkili bir hastalık ömür boyunca birkaç kere karşısına çıkacaktır. (Örneğin; normal kilolu metabolik obezite) Obeziteye sadece gıdaların kalorisi (içerdiği enerji miktarı) değil aynı zamanda gıdaların kalitesi de etki ediyor. Örneğin yediğimiz yağların hücre yenilenmesinde, organların düzgün çalışmasında, bağışıklık sisteminde önemli olduğunu biliyoruz. Gıda kalitesinden kasıt faydalı yağların tüketilip zararlı yağlardan uzak durmak olarak algılanmalı. Yoksa yağdan tamamen uzak durmak sağlıklı değil.
Photo by Kaboompics .com on Pexels.com
Beslenme işi aileden öğrenilen, toplum ve zamanın ruhu ile şekillenen alışkanlıklardan ibaret. Alışkanlıkları değiştirmek dikkat ve sabır ister. Kişinin bir anda alışkanlıklarının düzelmesini beklemesi insafsızcadır. Zamanla gerekli ve yeterli uyaranlarla alışkanlıklar değiştirilebilir. Peki kaçınmamız gereken gıdalar neler, bir bakalım. Kabaca üç grupta toplayabiliriz.
- rafine gıdalar
- işlenmiş et ürünleri (sucuk, salam, sosis, pastırma)
- yüksek tuz, şeker veya trans yağ ile işlenmiş gıdalar
Rafine gıda konusu önemli. İçerdikleri kimyasallar ile rafine gıdalar sadece obezite için problem oluşturmuyor, kanser ve kalp hastalığını obeziteden bağımsız arttırıyor. Rafine gıdaların, sigara dumanı maruziyeti ile birlikte çocukluk çağı kanserlerinin en önemli sebebi olduğunu iddia ederim ama ispatlayamam. Rafine gıdalara örnek verecek olursak;
- Konserve gıdalar
- Toz hâlindeki hazır gıdalar
- Hazır meyve suları
- Doğal olmayan yollarla elde edilen sirke ve turşu gibi ürünler
- Beyaz undan yapılan ekmek, makarna, pasta, börek gibi ürünler
- Beyaz şeker
- Kola ve diğer asitli içecekler
- Margarin (poğaça gibi içerisine margarin katılan gıdalara dikkat)
Sadece bu gıdaları mutfağına sokmayarak ciddi kilo veren hastalarım oldu, bazılarının kronik ağrıları bazılarının halsizlikleri azaldı.
Unutmayın can boğazdan gider