Küresel ısınma, çevresel felaketlerin hızlandığı zamanımızda odağımızda olmaya başladı. Dünyanın dört bir yanından bilim insanlarının yıllardır sağladığı bilgi birikimiyle insanlık olarak eminiz ki, bizim eylemlerimiz dünyamızın ısınmasına yol açıyor. Dünyamızın ateşi çıkıyor ve ne yazık ki elimizde ormanlaştırma dışında
ateş düşürücü bile yok.
Dünyanın neden ateşi çıktığını anlarsak çözüme daha kolay ulaşırız. Sanayi devriminden beri insan faaliyetleri sonucunda karbondioksit, metan, nitröz oksit gibi gazların salınımı arttı. Bu gazlar dünya yüzeyini bir sera gibi örtüyor, dünya yüzeyinin daha sıcak hale gelmesine neden oluyor ve çevre felaketlerinin
sayısını arttırıyor. Karbondioksit , metan ve nitröz oksit gibi gazlara bu sebeple sera gazı deniyor. Hepsi karbondioksit birimi cinsinden hesaplamalara dahil ediliyor ve karbon ekonomisi bu hesaplamalar üzerinden şekilleniyor.

Bütçe yapmayı sevdiğimiz için karbon bütçesi yapmışız. Küresel ısınmayı 2 derece ile sınırlandırmaya karar verdiğimizde elimizde atmosfere salabileceğimiz 1270 milyar ton karbon dioksit kalıyor. Giderek artmakla birlikte yıllık 40 milyar ton sera gazı salınımımız var ve henüz artış trendi geri dönüş emaresi göstermedi.
Bu salınımı her yıl %10 azaltır ve 2053’te net sıfır salınıma ulaşırsak dünyanın ateşini 2 derece ile sınırlayabiliyoruz. (ki bu insanın 39 derece ateşinin olması gibi bir şey bana göre) Yıllık salınımın 9 milyar tonu tarım ve hayvancılıktan geliyor. Tarım ve hayvancılıkta doğru adımlar atılır ise çok hızlı bir şekilde (tahminim 15-20 yıl) net sıfır hedefine ulaşabiliriz.
Beslenme ile ilgili farkındalık dünya genelinde artıyor. Beslenme biçimimiz kalp damar ve beyin hastalıklarının en az %50’sinin sebebi. Tarım ilaçlarının otizm, alzheimer ve birçok bağırsak hastalığının sıklığını arttırdığına işaret eden yayınlar var. En başından tarım zehirlerinin topraktaki canlılığı öldürüp, insanı hasta etmediğini düşünmemiz bir hataydı. Temiz gıda , tarımda yeni bir paradigma ile mümkün olabilir. Bu paradigmayı iklim krizini fırsata çevirerek inşa edebiliriz.
Burada önemli bir ortak odak noktası var. Karbon dioksiti toprağa gömmek. Toprağın sera gazlarını çeken bir yutak olmasını sağlamak. Korbondioksiti toprağa gömerek toprağın organik maddesini arttırdığımızda toprağın su tutma kapasitesi artar, girdi maliyetleri azalır, ürün verim, kalite ve besleyiciliği artar. Tam bir kazan kazan durumu.
Toprağın karbon depolaması için toprağı yeniden yaşayan bir ekosistem haline getirmemiz gerekiyor. Toprak altında bitki kökünün barınma alanında yaşayacak yararlı bakteri , mantar ve böcekler; toprak üzerinde otlayan koyun , didinen tavuk ile yaşam ağı tekrar kurulduğunda yavaş bir şekilde toprak karbon depolayan bir kararlılığa geçer. Kompost, işlemesiz tarım , onarıcı tarım uygulamaları ile 10 yılda topraktaki organik madde miktarını %1 veya daha fazla arttırabiliriz. Bu çok ciddi bir karbonun atmosferden çekildiği anlamına gelebilir. (Ek araştırmalar gerekiyor.)
Çiftçinin uyumunu arttırmak için tarımsal destekleri net sıfıra göre şekillendirmeliyiz. Örneğin mazota destek vermek yerine daha az mazot harcanan toprak işlemesiz tarım yöntemleri desteklenmeli. Topraktaki organik madde miktarını arttıran çiftçilerimize karbon-offsetler ile ek gelir yaratabiliriz. Tüm bu sistemi inşa ederken çiftçiyi aynı zamanda bilgi üreticisi olarak kabul ettiğimizde o zaman tarımda
gerçek katma değere ulaşabiliriz. Bunu doğadan ilham alıp , topraktaki yaşama saygı duyarak yaptığımızda paradigma değişiminin sesi daha gür yankılanacaktır.
İklim krizine tepkimizi devlet ve toplum olarak vermeliyiz. Kararları hızlı bir şekilde kararlılık ile almamız gerekiyor. Akdeniz havzası özellikle risk altında. Kuraklık ve orman yangınlarının çölleştirici etkisini hissetmeye şimdiden hissetmeye başladık. Kaybedecek vakit yok.