
Ne zamandır okuduğum kitaplar ile ilgili notlar alayım diyorum. Beni harekete geçirmesi için Tanpınar’a ihtiyacım varmış meğer.
Saatleri Ayarlama Enstitiüsü Tanpınar’ın okuduğum ilk kitabı. 380 sayfalık bir roman. Kitabın ilk yarısı karakterlerin inşası ile geçiyor. 1960’da yayınlanan kitapta cumhuriyetin ilk yıllarına ait kafa karışıklığını, zamanın insanının karmaşasını ve yalanı anlatıyor. Yalanı en güzel şekli ile anlatıyor satırlarında Tanpınar. Yalanın mahiyetini kahramanımız Hayri İrdal’ın iç mücadeleleri ile ortaya döküyor, yalanın toplumsal olarak nasıl benimsendiğini , gerçeğin insan zihninde nasıl önemsizleştiğini vurguluyor. 1960’larda postmodernizmin adı daha yeni yeni duyulurken postmodernizmi o yıllarda tüm çıplaklığı ortaya koyması müthiş bir zeka. Bu konuya geri geleceğim.
Kendi zamanı ile ilgili Tanzimat’tan beri uğraşılan hürriyet çabasını;
“Bu kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus bir şey addedenler korkarım ki, hiçbir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldigini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği hâlde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul zurna, sokaklara fırladık.” 2023 yılında yaşamağa devam ettiğimiz bir ileri iki geri özgürlük mücadelemizi kitaba hakim olan eğlenceli üslubu ile hicveder. .
Tanpınar batıda yükselen psikolojik akımların da etkisi ile sayfalarında sık sık psikolojik çözümlemelere de yer veriyor. Aslında bugün daha iyi anlamaya çalıştığımız yaratıcılık, bilinçaltı, kişilik meselelerini, geçmiş-an-gelecek döngülerini sayfalarında karakterleri üzerinden dokuyor.
“Her ne olursa olsun mazim bugünkü vaziyetimden bana bütün bir mesele gibi geliyor. Ne ondan kurtulabiliyorum, ne de tamamiyle emrinde olabiliyorum.”
“Hal yoktur, mazi ve onun emrinde bir istikbal vardır. Biz farkında olmadan istikbalimizi inşa ederiz. “
“ Hayır, o maziyi düzeltmekle, hatta güzelleştirmeyle meşguldü. Neden olmasın sanki, kendimize daime yaşanacak iklim yaratmaktan başka ne yaparız? Hal denen keskin bıçak sırtında oturamayacağımıza göre…”
Tanpınar’ın Modernizm eleştirisi Doktor Ramiz ile Freudien psikanalizle sınırlandırmıştır. “Psikanaliz çıktığından beri herkes biraz hastadır” der Doktor Ramiz. Kahramanımıza zorla babası ile ilgili rüya gördürmeye çalışır, Hayri İrdal’ın problemlerinin hepsini baba kompleksine bağlar, Doktor Ramiz nezdinde altı doldurulmamış batı bilgisinin nasıl iğreti durduğunu eğlenceli dili ile aksettirir.İçinde gömülü olduğu topluma yabancılaşma Aydınımızın makus talihi olsa gerek.
Duyguların akla galip gelmesi beni hem şaşırtır hem umutlandırır hem de kedere iter. Tanpınar , akla-akılcılığa/moderniteye kızmaz , aklın duyguların elinde oyuncak edilişine sitem eder. “ insanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle, hayata hükmeder. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsınız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz. Bütün telakkileri, hususi bağlamışlardı, hep bu aklin varlığını yalanlar..” Akıl ile duygu; gerçeklik yalan üzerine eleştirilerle kuruludur SAE.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile ilgili biraz internet araştırması yapsanız Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin modernizm ve gelenek arasındaki bocalamasınından bahsettiğininden dem vurulur. Filhakika ben öyle düşünmüyorum. SAE daha çok bir postmodernizm eleştirisidir. Onu ayrıcalıklı kılan modernleşme öyküsü daha yeni olan bir toplumda gelenek ile postmodernizmi çarpıştırmasıdır. Batının üç yüz yılda takip ettiği modernizm öncesi, aydınlanma, modernizm ve postmodernizmi , kendine has çarpışık bir biçimde yaşayan Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği Tanpınar bu anlamda Halit Ayarcı karakteri ile postmodernizmi çağdaşlarından daha farklı, daha yalın ile sergiler. Halit Ayarcı ve cemiyetin yeniye tapınması, realizmi gündelikçi yaşamaya indirmesi, yalanın kendi doğrusunu doğurması ile SAE tam bir postmodernizm eleştirisidir. Modernizm/uzmanlaşma eleştirisi zayıftır. Hatta “dolandırıcı” karakterimiz Halit Ayarcı enstitüyü kurarken ecnebi mütehassısları, uzmanlaşmayı ve tecrübeyi yerer; yeni ve yaratıcı olan için çalışmayan, baltaya sap olamamış kişilerle çalışmayı ister.
Tanpınar postmodernizmin- post-truth’un yani hakikatin önemsizleşmesinin elindeki bireye pek suç yüklemez. Zaten kitap bittiğinde bir yalanı yaşayan Hayri İrdal’a kızmaz ona üzülmeye başlarsınız. Tanpınar cemiyeti ve zamanı eleştirir. Bireyi gömülü olduğu toplumla değerlendirir. Ona pek toz kondurmaz. Bu yalanların nasıl inşa edildiğine dair meseleleri , bireyin yalnız kalışını sıklıkla işler;
“Hiçbir seyin birbirini tutmadığı ve her seyin en şaşırtıcı sekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamağa başladım. Bu fırtına nerede kopmuştu? Hangi tuhaf ve zıtlarla dolu alemleri yağma etmiş, yahut nasıl karmakarışık bir armadayı didik didik böyle savuşturmuş ki bize kadar getirip önümüze yığdığı şeylerin hiçbirini asil kendi çehrelerinde tanımamıza imkân yoktu. Her şey bir hokkabaz şapkasından çıkar gibi birbirinin peşinden, birbirine takılı geliyordu. Bu yaşanırken çok rahat, sonradan üzerinde düşünülünce bir kabus gibi sıkıcı bir şeydi.
Sanki bir deniz altı kavuğunda yürüyormuşum gibi bir türlü kavrayamadığım fikirler, bilgi kırıntıları ayaklarıma dolaşıyor, her kımıldandıkça köksüz asabiyetler, süreksiz ümitler, yersiz inançlar çürümüş yosunlar gibi kollarıma ve vücuduma sarılıyor, beni daha derinlere doğru çekiyor, gözlerimi her açtıkça ucunu bucağını göremediğim heyula davalar yarı karanlıkta üzerime saldırıyorlardı.”
Para ve meta ile yalanın bağını çok güzel kurar Tanpınar. “ Doğru, ya bütün olur, ya hiç olmaz… Dostum, sizin bahsettiğiniz saglam kıymetler ancak bir lokma, bir hırka yaşamaya razı olanlar içindir. Sizin gibi her şeyi ve hepsini birden isteyenler için degil! Bütün ve halis şahsiyet her seyden evvel kendisiyle yetinmeyi icap ettirir.” Var olmanın sahip olmak anlamına geldiği bu zamanda , neden hepimizin koca bir yalanın içinde yaşadığımızı başka hangi kelimeler vurgulayabilirdi ki.
Saatleri ayarlama enstitüsü çağının ötesinde bir kitap. Tanpınar ise edebiyatımızın kalesi sıfatını sonuna kadar hak ediyor.